Gözyaşlarım
yanaklarımdan süzülmüş, peçetelerse ellerimin arasında buruşmuşken sessizce
oturmaya devam ediyorum. Ekranın üst kısmından kaymaya başlayan oyuncu ve
yönetmen isimlerini buğulu gözlerle okumaya çalışırken filmin bitmesi bir kez
daha içimi burkuyor. “İnsanlar büyüdükçe hayalleri küçülür mü, baba?” sözleri ise
bana geçmişte kurduğum hayalleri sorgulatarak zihnimde yankılanmaya devam
ediyor. Yıllar geçtikçe yaş pastamın üzerinde yanan mumlar artarken zamanın giderek
küçülttüğü hayallerimle baş başa kaldığımı fark ediyorum.
Beni
bu düşüncelere iten filmi daha önce defalarca izlemiş olmama rağmen
televizyonda tesadüfen denk gelince kanalı değiştirmeye kıyamamış ve bir kez
daha izlemiştim. Türk sineması için bir başyapıt olduğunu düşündüğüm Babam
ve Oğlum, benim için Çağan Irmak’ın da en iyi filmi aynı zamanda. Bu filmi
birçok kez izlemiş olmama rağmen hep aynı sahnelerde içim burkulur,
gözyaşlarımı tutamam. Buna rağmen her izleyişimde bana farklı duygular yaşatır,
farklı şeyler düşündürür. Değişen duygularımı yıllar içinde değişen
düşüncelerime ve hayatımın girdiği farklı yollara bağlarım. Babam ve Oğlum
bu defaki izleyişimde ise yıllar geçtikçe kendimden ödün vererek çok daha basite
indirgediğim hayallerimi fark ettirdi bana.
Hayatım
şu an olduğunu sandığım gibi zor değildi her zaman. Her istediğime
ulaşabileceğimi sandığım dünyam, olabildiğince uzaklara erişen hayallerimle
doluydu. İmkânsızı düşlerdim, bunları gerçekleştirecek gücüm olup olmadığını
sorgulamadan. Şimdi fark ediyorum sorgulamaya başladığımda aslında hiçbir şeye
gücümün kalmadığını, her hayalime geç kalmışlık hissiyle koştuğumu, kendime
bile itiraf edemesem de ne kadar isteksiz olduğumu görüyorum. Hayatın bana öğrettikleriyle
devam ediyorum yoluma; ben değişiyorum, yol arkadaşlarım değişiyor, bazılarının
gidişini izlerken canım yanıyor, bazen düşüyorum yolda ve hiç kalkmak
istemiyorum ama bir şekilde devam ediyorum yürümeye. Her düşüşümde hayallerim
birer birer eksiliyor, kalbimden parçaları da beraberinde götürüyor belki ama akıllanıyorum.
Yol ayrımlarında mantığımın sesini dinliyorum ancak kalbimin etkisi azaldıkça
hayallerimden de uzaklaştığımı fark ediyorum. Belki hayat denen yolda yürüdüğüm
kilometreler artıyor ama o kilometreler benimle hayallerimin arasına da
giriyor. Kendimi bulduğumu sandığım yollarda yürürken beni ben yapan hayallerimden
uzaklaşarak kayboluyorum aslında.
Çetin
Tekindor’un usta oyunculuğu ve Ege Tanman’ın çocuksu masumiyeti beni derinden
etkiliyor her izleyişimde. Bu filmle birlikte hayatın herkese farklı yollar
çizdiğini fark ediyor ve benim yollarımın nereye çizildiğini merak ediyorum. Bu
noktada hayatın beni pişman etmemesini diliyorum, bu hayatta korktuğum
şeylerden biri de pişmanlık çünkü. Bazı hayallerimin peşinden koşmayı
bıraktığım için ileride pişman olmamayı diliyorum. Yerine gelen çok daha basit
hayallerimin beni daha doğru yollara sokmasını, bu yollarda bana eşlik edecek
daha doğru insanlarla tanışmayı diliyorum. Bir daha alevlenmeyecek olan
hayallerimin közlerinde yolumu kaybetmekten korkuyorum. Yıllar sonra geriye
dönüp baktığımda hayallerimin peşinden koştuğum için pişman olmamayı, yollar
beni hayallerimi takip ettiğim için zorlasa da geçmişimin koca bir pişmanlığa
dönüşmemesini diliyorum. Büyüyorum ve hayallerim küçülse de ben hala onların
ışık tuttuğu yoldan gidiyorum, onları takip ediyorum çünkü hangi yoldan gitmem
gerektiğini sadece hayallerimin bildiğinin farkındayım artık.
Babam
ve Oğlum hayatın sandığımızdan da kısa olduğunu bir kez daha
hatırlatıyor bana. “Hayat devam edecek, birileri yeni kitaplar yazacak
okuyamayacaksın, yeni filmler çekilecek izleyemeyeceksin, sevdiğin bir şarkıyı
bir daha dinlemek isterken dinleyemeyeceksin.” Bu noktada bugünün önemini daha
iyi anlıyorum, hayatın yarına bırakılamayacak kadar kısa oluşu beni
kaygılandırsa da anı yaşamanın hayatı yaşamak olduğunun da yeni yeni farkına
varıyorum. Vaktim varken hayallerimin izinden gitmem gerektiğini görüyorum,
zaman geçtikten sonra ardında pişmanlıklar dolu bir ben bırakırsa yarın için
yaşamanın bir önemi kalır mı? Hayat
yalnızca bugünü yaşadığında değerli ve anlamlı. Oysa düne ve yarına ait olan
kaygılarım beni yürüdüğüm yoldan uzaklaştırıyor. Nefes aldığım her anın kıymetini
bilerek yaşamak hayatın en büyük öğretisi bana. Bu nedenle hayallerimin
küçülmesinin bir önemi yok aslında. Ben hayatta oldukça, yaşamaya değer bir
şeyleri hep hayatımda buldukça bu dünya dönmeye devam edecek olanca hızıyla.
Hızına yetişmek için adımlarımı hızlandıracağım, koşacağım arkasından
yetişemeyeceğimi bilerek. Ziyanı yok, hayallerim küçük olsa da onlar kalbimi ipler
misali hayatıma bağlıyor ve beni devam etmeye sürüklüyor. Zaman zaman yorgunluklarımı
unutturup yola devam etmemi sağlayacak gücü hayallerimde buluyorum, yol
arkadaşlarımı kaybetmenin üzüntüsünü onların desteğiyle aşıyorum, yere
düştüğümde gözüm onlardan başka bir şeyi görmediği için ayağa kalkabiliyorum.
Yalnız olduğumu bildiğim bu yolda adımlarım hep hayallerimin izini takip
edecek, düşlerim basitleşecek, ben yorulacağım belki ama yürümeyi hiçbir zaman
bırakmayacağım.
Şu
kısacık hayatta insanı yaşama bağlayan gerekçeleri olmalı insanın. Babam ve
Oğlum tam da kendimi umutsuz hissettiğim anlardan birinde bana bunu
hatırlatıyor yeniden. Hayatın koşuşturmacasına öyle kaptırıyorum ki kendimi
bazen, yaşadığım her saniyenin bir önemi olduğu aklımdan silinip gidiyor. O
koşuşturmacalar ki bana hayallerimi dahi unutturuyor, yorgunluklarımı bahane ettiriyor
da istediklerimden düşünmeden vazgeçiyorum. Haliyle zaman geçtikçe basitleşiyor
o hayallerim ben yola devam ederken. Ne zaman biteceği belli olmayan şu ömrümde
küçük de olsa hayallerime sığınıyorum bu yüzden. Neden şimdi daha iyi anlıyorum,
eğer ruhum şarkı söylerse belki hayat bir gün beni de dansa kaldırır.
- Irmak, Ç. (Yönetmen). Tekindor, Ç., & Kuşkan, F. (Oyuncu). (2005). Babam ve Oğlum [Sinema Filmi]. Avşar Film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder